Bütün
filmlere giderdim dediniz...60’lı yıllarda gelen Elvis filmlerini de gördünüz
mü?
Tabii,
hepsini gördüm. Hepsini... Hiç birini kaçırmadım...
Elvis
plaklarına o zamanlar nasıl ulaşıyordunuz?
O zamanlar
45’lik ve LP olarak getirtiyorduk. Dikkatle dinliyorduk. Ama repertuarımda
sadece tadımlık olurdu Elvis şarkıları, baskın olmasını istemezdim, tamamen
repertuarım ve kimliğim marke edilmiş olmasın diye. Çok tat veren şarkıları
koyardım sadece. Ama arşivim vardı tabii kendimce...
Elvis’in 70’li yıllarda
giydiği sahne kostümleri ile bir benzerlik görülüyor bazı resimlerinizde.
Ama sizin giysilerinizde ceket önemli yer tutuyor, Elvis’inkilerde ceket azdır.
Orada bazı noktalarda birbirimize
yaklaşıyoruz. Ama orada daha ziyade Gary Glitter’dan, ayrıca Sweet
ve Slade gruplarından söz etmek gerekir. Bu kıyafet meselesinde özellikle
rock gruplarının kendilerince ortaya bir iddia koyuşları vardır o yıllarda. Bu
bahsettiklerimin daha çok etkisi vardır. Kendim çizerdim elbiselerimi. Bu
konuda çok uğraşırdım, sahnede nerdeyse her şarkı için ayrı bir kostüm giyerdim.
Terziler bazen benim fikirlerimi acayip bulurlardı. “Ceketin yakası şöyle olsun,
düğmeler şöyle olsun” falan derdim. “Öyle şey olur mu” deyip yapmak
istemezlerdi. Oysa ben daima ileriyi görerek sahne kostümlerinde ve dekorlarında
devrimci bir anlayış koydum ortaya. Pek çok konuda tutucu olanlarla mücadele
etmek zorunda kaldım.
Gördüklerimin arasında
özellikle iki tanesi benziyor Elvis’in “jumpsuit” denilen kostümlerine. Mesela
şu üzerinde burç şekillerinin olduğu elbise. Bu kaç yılına ait?
Emin değilim ama 1968
falan olsa gerek...Elvis kaç yılında başlıyor bu tip kostümleri giymeye?
1970’de...(Daha sonra
yukardaki elbiseli bir resmi 1972 Hey'de gördük, ama daha önce giyilmiş mi
bilmiyoruz.) ...Gitar
çalışınız nasıl?
Armoni bilgim iyidir.
Eskiden solo da çalardım. Ama şimdi armonileri çok doğru bastığımı
söyleyebilirim. Parçalarımı çalışırken kendi akorlarımla çalışırım. Zaten
akorları basmadan şarkıyı çalışmak doğru değildir.
Londra Palladium’da
çıkmışsınız 1972’de.
Evet, orada meşhur incili
kaftanı giymiştim. O incili kaftanın üzerinde en aşağı 1,5-2 kg. inci var.
Gerçek inci. “Elçiler” isimli grubumun elbiselerini de kendim çizmiştim. Yedi
dilde şarkı söyledim orada. Programdan sonra oranın müdürü çağırdı beni, hangi
ülkeden olduğum konusunda kafası karışmıştı.
Elvis’ten
hiç şarkı var mıydı oradaki konserde?
Yoktu...Bir
tek Richard Harris’ten “My Boy”u söylemiştim orda, çok gündemdeydi o
sırada. Çok beğendi İngilizler.
Elvis o
şarkının stüdyo kaydını 1973’te yapmıştı. Çoğu kişi Harris’in şarkıcı yanını
bilmez. Sadece aktörlüğünü bilir.
Evet,
öyle...Bilmezler...Elvis’in yorumu da çok güzel...
Sizin
meşhur “müzik ağaçları”nız vardı. Türkiye’de Elvis’in etkisini orada nereye
yerleştirmiştiniz?
Rock’tan
etkilenen bir grup oldu orada. Erkut Taçkın gibi..Ayrıca Ersan Erdura’yı
sayabiliriz. Bu arkadaşların repertuarlarında Elvis etkiliydi bayağı. Ersan’ın
vücut hareketleri de benzer. O ağacın yan dallarında Elvis’in etkisiyle Rock’ın
oluşumu ve etkilenen sanatçılar gösterilmiştir. Ama genel etkisi daha geniştir.
Ben
Ersan Erdura ile televizyonda karşılıklı Elvis şarkılarını seslendirdiğiniz bir
programı hatırlıyorum, çok küçüktüm...
Doğru,
evet...Çok da güzel olmuştu....
Hiç
Elvis’le tanışma fikri geçti mi kafanızdan, ya da böyle bir teklif geldi mi?
Hiç
öyle bir şey olmadı. Ama ben Elvis’in neler hissettiğini içimde duyumsuyordum,
belki de bu yüzden. Çektiği bütün sıkıntıyı, neşesini, yaşamındaki açmazları
falan burdan takip edebiliyordum. Çünkü Türkiye laboratuvarında da aynı şeyler
sözkonusuydu. Aynı dertler burda da vardı. Onu çok iyi anladığımı hissediyordum
bakışından, duruşundan...Ne bileyim, mesela ikimiz de annemize çok düşkündük.
Hayata bakışını da yakın hissediyordum kendiminkine. Biraz sezgisel bir şey. İlk
dinlediğimde sanki çok yakın birini bulmuş gibi sevinç hissetmiştim. Ona öykünme
adına değil, uzaktaydı ama aynı zamanda da çok yakındaydı. Sanki
içimdeydi...Enteresan ama ben Yunus Emre’yi de öyle yaptım, içimde
hissederek, o ışığı içimde hissettim. Başkaları da vardır, mesela Frank Sinatra.
Onu da çok yakın hissederim. O kuşaktan pek çok sanatçıyı yakın hissettim, ama
en çok Elvis’i...Ne bileyim, öteki tarafta karşılaşınca belki çok seviniriz gibi
geliyor bana...(burada duygulanıyor)
Elvis
ölünce neler hissettiniz?
Tabii
çok üzüldüm bir süre....Ama şöhretini söndürmeden öldü...Son yılları biraz
üzücüydü... Elvis dahi bir insandı. Kafamızda böyle “dahi” deyince illa Einstein
görüntüsü oluşur. Halbuki Elvis gerçek bir dahiydi.
Bölüm-I için Tıklayınız.. Bölüm-III için Tıklayınız..
|