"ROY
ORBISON ve ELVIS"
(Yazan: Korkmaz
ULUÇAY)
(Korkmaz
Uluçay’ın Ekim 2001’de NTV Radyo’daki “Klasik Rock Efsaneleri” adlı program
için yazdığı senaryodan derlenmiştir.)
|
Roy Orbison 23 Nisan
1936’da Teksas’da doğmuştur. Yöredeki küçük müzik gruplarıyla çalıp söylemeye
başlayan Orbison’un ilk grubu “The Wink Westerners”dir. Ardından, “The
Teen Kings” isimli grupla çalışmaya başlayan şarkıcı bu grupla birlikte
“Ooby Dooby” isimli bir şarkı kaydederek sadece lokal olarak yayınlanan
ilk single’ını çıkartmıştır. Daha sonra , yine kendisi gibi ilerde efsane
bir isim olacak şarkıcı Johnny Cash’in tavsiyesine uyarak bu şarkının
bir kopyasını Memphis’e Sun Records’a gönderir. Hatırlayacağınız
gibi Elvis’in de ilk kayıtlarını yaptığı plak şirketi olan Sun
Records’un sahibi Sam Philips dinlediği şarkıyı beğenerek Roy Orbison’u
çağırır ve Haziran 1956’da ilk hit single çıkmış olur: Ooby Dooby.
Ooby Dooby’den sonra çıkarılan single’lar pek başarılı olmamıştır. Aslında
Roy Orbison Sun Records’da pek mutlu değildir. Bunda Sam Philips’in Roy
Orbison’dan tıpkı Elvis gibi söylemesini istemesinin ve slow şarkılar
söylemesine pek izin vermemesinin etkisi olmuştur elbette. Bu arada, Elvis’in,
Roy Orbison gelmeden 4 ay önce Sun Records’dan ayrılarak RCA şirketi ile
anlaşma imzaladığını ve 1956 yılında artık tüm dünyada tanınan bir şarkıcı
olarak fırtınalar estirdiğini hatırlatmakta fayda var. Orbison, Sam Philips
ile ilk karşılaşmalarında geçen konuşmaları daha sonra şöyle aktarmıştır:
“Aynı dili konuşmuyorduk. Sam, That’s All Right, Mama ve Mystery Train
isimli plakları çalarak “Şimdi böyle söyle!” diyordu. Öyle söyleyemezdim.
Ben bu meslekte bir süredir yol almıştım ve kendi tarzım vardı.”
Roy Orbison’ın Sun Records’da yaptığı kayıtlardan bir tanesi de “Trying
To Get To You”dur. Elvis, aynı şarkıyı Temmuz ‘55’te Sun’da kaydetmiş
ama bu şarkı Sun etiketiyle hiç yayınlanmamıştır. Daha sonra aynı kayıt
RCA tarafından çıkarılan ilk Elvis long-playinde yer almıştır. Roy Orbison
Sun Records’da yaklaşık iki yıl geçirmiştir. Her ne kadar burada yeterince
başarılı olamamışsa da yıllar sonra burada geçen dönemin yaşamında önemli
yer tuttuğunu belirtmiştir. Orbison Sun’dan ayrılmadan kısa bir süre önce,
karısı için yazdığı Claudette isimli şarkıyı Everly Brothers’a
verir ve onların çıkardıkları plağın başarılı olmasıyla dikkatleri üzerine
çeker. Sonra -tıpkı 2 sene önce Elvis Presley’in yaptığı gibi- Sun Records’dan
ayrılarak RCA-Victor’a geçer. Bir sene kadar burada kayıtlar yapan
Orbison maalesef yine istediğini elde edemez ve Monument Records
isimli henüz bir senedir faaliyette olan bir plak şirketiyle anlaşma imzalar.
Monument Records ve Roy Orbison birlikteliği her iki taraf için de çok
faydalı olmuştur. Uptown isimli single’ı ile dikkat çeken Orbison
, büyük patlamasını “Only The Lonely” ile yapar. Roy Orbison bu
şarkıyı aslında Elvis Presley için düşünmüştür. Teksas’tan Nashville’e
kayıt yapmaya giderken Memphis’e uğrayarak Elvis’e bu şarkıyı teklif etmek
ister. Saat sabahın beşidir ve Elvis uyuduğu için bu şarkıyı dinleme şansına
sahip olamaz. Bu olayın geçtiği tarihin 20 Mart 1960 olduğu tahmin ediliyor.
Beş gün sonra Orbison şarkıyı kendi kaydeder ve Amerika’da 2, İngiltere’de
ise 1 numaraya yükselir bu parçasıyla.
Roy Orbison, “Only The Lonely” ile büyük sükse yaparken aynı zamanda
ne kadar güçlü ve özel bir ses potansiyeline sahip olduğunu ispat eder.
Blue Angel ve I’m Hurtin’ isimli single’ları ile başarısını
perçinleyen Orbison, 1961 Eylül’ünde çıkarttığı “Running Scared”
isimli parçasıyla Amerika’daki ilk 1 numarasını da elde eder. “Running
Scared” çok özel bir parçadır. Ravel’in ünlü Bolero’suna benzer bir
stilde yazılmıştır. Şarkı az enstrüman eşliğinde başlar, gittikçe kuvvetlenir
ve stüdyodaki 30 müzisyenin birden katılımıyla oluşan muhteşem atmosfer
Orbison’un müthiş finaliyle son bulur. Bu, zamanla Roy Orbison’ın tipik
tarzı haline gelmiş ve bundan sonra kaydettiği pek çok slow şarkıda aynı
yöntemi kullandığı görülmüştür.
1960 ve 1964 yılları
arasında Roy Orbison kariyerindeki en büyük plak satışlarını gerçekleştirmiştir.
Pek çok şarkısının listelere girdiğini ve hit olduğunu görüyoruz. Bunlar
arasında Crying, Candy Man, Dream Baby, The Crowd, Leah, In Dreams,
Falling, Blue Bayou, Mean Woman Blues, Pretty Paper, It’s Over ve
Oh Pretty Woman sayılabilir.
Mayıs 1963’te Roy Orbison aldığı davet üzerine İngiltere’ye gitmiş ve
o zamanlar İngiltere’de 1 numara olmasına rağmen henüz Amerika’da tanınmamış
olan Beatles ile turneye çıkmıştır. Orbison İngiltere’de çok iyi
karşılanmış, John Lennon, “Please, Please Me” isimli hit parçalarını bir
“Roy Orbison tipi” şarkı yapmak amacıyla bestelediklerini ifade etmiştir.
Gelelim Roy Orbison’ın
belki de en tanınan şarkısı olan “Oh Pretty Woman”a. 1964 yılında çıkan
bu şarkı hem Amerika’da hem de İngiltere’de 1 numara olmuş ve sadece 1964
yılında 7 milyon satmıştır. Müzik severler bu şarkıyı seneler sonra Richard
Gere ve Julie Roberts’ın başrollerini oynadığı “Pretty Woman” isimli
filmin şarkısı olması sebebiyle de hemen hatırlayacaklardır.
Roy Orbison büyük başarılar
elde ettiği ama çeşitli huzursuzluklar yaşadığı Monument Records’daki
kontratı sona erince, 1965 yılında kendisine çok iyi teklifle gelen MGM
ile anlaşma imzalamıştır. Maalesef 1965 yılından sonraki şarkılarının
gittikçe listelerde daha alt sıralarda yer aldığı görülmektedir. 1965-70
döneminde listelere giren şarkıları arasında Ride Away, Let The Good
Times Roll, Crawling Back, Too Soon To Know ve Walk On’u sayabiliriz.
1966 yılıyla birlikte Roy Orbison için birtakım hayal kırıklıklarının
ve büyük acıların yaşandığı bir dönem başlamıştır: Haziran 1966’da Bristol,
Tennessee yakınlarında geçirdikleri motosiklet kazası sonucunda karısı
Claudette hayatını kaybeder. Bu olaydan sonra kendini işe veren Orbison,
1967 yılında sinema dünyasına adım atar ve yaptığı sıradan Elvis filmleriyle
de tanınan prodüktör Sam Katzman’ın “The Fastest Guitar Alive”
isimli western filminde oynar. Bu filmin ilgi görmemesi üzerine Orbison’ın
film kariyerinin de başlamasıyla bitmesi bir olur. 1968 yılının Eylül
ayında ise çok büyük bir acı daha bekler Orbison’ı. İngiltere’de turnedeyken
Tennessee’deki çiftliği yanar ve üç oğlundan ikisi bu yangında yaşamlarını
yitirir.
MGM’den ayrılıp Mercury ve Asylum şirketlerinde kayıt yapmaya başlayan
Roy Orbison için 1970’li yıllar genelde sönük geçer. 1977’de Linda Ronstadt’in
Blue Bayou isimli şarkıya yaptığı cover ile tekrar hatırlanır. Üç yıl
sonra Emmylou Harris ile düet yaptıkları “That Lovin’ You Feelin’ Again”
isimli şarkı ile en iyi Country performansı dalında Grammy kazanırlar.
Bir yıl sonra Don McLean “Crying” isimli şarkısını cover ederek listelere
girer. 1986’da Orbison’ın 1963 yılındaki hit parçası “In Dreams” David
Lynch’in “Blue Velvet” isimli filminde soundtrack parçası olarak yer alır.
1987 Eylül’ünde kendisi
için hazırlanan özel bir televizyon konseri için Los Angeles’ta sahneye
çıkmıştır. Burada arkadaşı olan pek çok ünlü isim ona müzisyen ve şarkıcı
olarak eşlik ediyordur. “Black and White Night” olarak adlandırılan
bu konserde Bruce Springsteen, Elvis Costello, k.d. Lang, Tom Waitts ve
Bonnie Rait gibi ünlüler Roy Orbison ile birlikte çalıp söylerler.
Bu konser kaydını
dinleyen Elvis severlerin tanıdık bir soundu da algılamaları gerekir.
Çünkü bu konserde Orbison’ın orkestrasının belkemiğini, Elvis’in TCB
Band’ı olarak tanınan müzisyenler oluşturmaktadır: Gitarda James
Burton, basta Jerry Scheff, piyanoda Glen Hardin’ ve davulda Ronnie Tutt...
Yine aynı yıl Roy
Orbison, Bob Dylan, George Harrison, Tom Petty ve Jeff Lynne kurdukları
“Traveling Wilburys” isimli grupla çıkardıkları albüm ve çıktıkları
turne ile dikkatleri üzerlerine toplamıştır.
Roy Orbison Aralık
1988’de ani bir kalp krizi ile hayata veda eder. Öldükten sonra 1989
yılında çıkarılan “Mystery Girl” isimli albümü en çok satan albümü
olmuştur. Bu albümde yer alan “You Got It” isimli şarkısı listelerde 9
numaraya yükselir.
Roy Orbison
ve Elvis’in arkadaşlığı neredeyse Orbison’ın kariyerinin ilk günlerine
dayanır. İkisinin de birbirine hayran olduğunu ve bunu sık sık dile getirdiklerini
görüyoruz. Orbison, Elvis’i ilk olarak Dallas’ta seyretmiş. Bu olaydan
sonra söylediği şu sözler ilginçtir: “Enerjisi müthiş, içgüdüleri inanılmazdı.
Kafamda onu nereye yerleştirmem gerektiğini bilemedim. Kültürümüzde onu
mukayese edebilecek bir referans noktası bile yoktu.” Elvis ise yine
Orbison’ın 31 Mayıs 1955’teki (bazı kaynaklar 1956 diyor) Odessa’daki
lokal TV şovuna katılmıştır. Elvis’in mütevazı şekilde “Roy Orbison
dünyanın en büyük şarkıcısıdır” dediği bilinir. Elvis gibi her türlü
şarkıyı seslendirebilen ve 3.5 oktavlık bir sese sahip olan Orbison, özellikle
kreşendo türü parçaları büyük usatlıkla seslendirmiştir. Orbison’ın bütün
şarkılarını takip eden Elvis’in “Tomorrow Never Comes” isimli şarkıyı
stüdyoda kaydederken, başlangıcı benzediği için şaka yaparak “Running
Scared”i söylemeye başladığı görülür. Vegas şovlarında da seyirciler arasında
bulunan Orbison’ı takdim eden Elvis, “It’s Over” (Aloha’daki şarkı
değil) isimli şarkıdan da biraz söylemiştir. 1980 yılındaki Elvis biyografisini
anlatan “The Living Legend” isimli filmde de bazı şarkılar Orbison
tarafından bestelenmiş ve seslendirilmiştir. Elvis için “Bizi nasıl
etkilediğini kimse unutmayacaktır” diyen Roy Orbison, gelmiş geçmiş
en büyük şarkıcılardan biri olarak tarihteki yerini almıştır.
|